Doğadaki nerdeyse her şeyin bir “zamanı” var. Bir gelişme, büyüme ve “olma” zamanı. Bir “doğru” zaman. Ne biraz önce, ne biraz sonra… Pek çok şey için geçerli bu… Hamken meyve yemenin çok da tercih edilmediği gibi, pek çok balığın zamanından önce avlanmasının doğaya büyük darbeler vurduğu gibi, bebeklerin doğru zamandan önce doğmamaları, doğarlarsa büyük problemlerin eşiğinde oluşları gibi…
Her şeyin bir zamanı, doğru zamanı var.
Kişilerde, yaşamlarda, fikirlerde de böyle bu. Her kişinin bir olgunlaşma ve “olma” süresi olduğu gibi her fikrin de bir çıkışı, ham hali, bir de zaman içinde gelişip de “işte şimdi tamam” dedirten bir olgunlaşma zamanı var.
İlişkilerde de böyle bu… Yeni başlamak üzere olan ilişkilerde de öyle; bir süredir devam edip farklı çıtaları atlayan ilişkilerde de, miyadını doldurup da sonlanmaya yüz tutan ilişkilerde de. Doğanın getirdiği bir doğru zaman her zaman var.
İlişkilerin daha en başında, nasıl hamle yapmak için doğru an kollanıyorsa, bir farkındalık ve adı konmamış bir his söz konusuysa ve hani her iki taraf da hem kendi hislerinden hem de karşısındakinin hislerinden minimum seviyede de olsa emin olmadan o adımı atmakta tereddüt ederken her şey birden bire hızlanıveriyorsa… Aceleci davranıp da atılan bir adım tüm incir çuvalını mahvedebilir. Geç kalmak da aynı şekilde şahane bir ilişikinin tarafı olmanıza engel olabilir. (Ne fırsatlar kaçmıştır yüzyıllar boyu bu tip tereddüt ve gecikmelerden.)
Olgunlaşmayan Meyveyi Koparmayın
Süregiden ilişkilerde ise yine iki kişinin arasında olgunlaşan meyvenin zamanından önce kopmasını beklemek, beklerken gerilmek ne kadar gereksizdir. “Gereksiz”den daha da fenası elbette zamanından önce elmayı koparıp da dişlemeye çalışmak olacaktır. Malum çok şahane bir kızarmış elmayı mideye indirmek, tadını birlikte ve uzun uzun çıkarmak varken tek başına olmamış bir elmanın kekremsi tadına maruz kalmak, tek başına maruz kalmakla yetinmeyip karşındakine de yedirmeye uğraşmak tek kelimeyle talihsiz bir durum olacaktır. Elmanın ısırılması güç ham sertliğini bir yana koyalım henüz daha tek bir elmanız varken, onu olgunlaşamadan kopararak her şeyden önce büyük bir fırsatı sırf sabırsızlık yüzünden hırs yüzünden tepivermiş olacaksınız.
Elbette ki demeye çalıştığım şey elma ağacının altında gözleriniz yukarda ağzınız açık beklemekten helak olmanız değil. Malum zamanı biraz geçtiğinde de elmanın içi koflaşır, yine yenmez, yense de keyif vermez olur.
Demek istediğim şey; doğru zaman geldiğinde, elma koparılmaya hazır olduğunda; kıpkırmızı ve sulu bir şekilde dalının ucunda sizi tahrik ederken koparmak için efor sarf etmenize bile gerek olmayacağı; onu elinizi uzatıp da avuçladığınızda zaten siz farkına bile varmadan o dalından kopup da kendisini avcunuza bırakacaktır.
Tek yapmanız doğru zaman için sabretmek ve gözlerinizi dört açıp “farkında olmak”
Sabır, birazcık sabır.