Çok sevdiğim bir söz vardır. Mahatma Gandhi’nin bir sözü: “Ego öldüğünde ruh uyanır” (“When ego dies the soul awakens”) Ego çatışmalarını gözlemlemeye başladığımda ya da ego yüzünden iyi gitmekte olan bir şeylerin zarar gördüğünü hissettiğimde bu söz gelir aklıma.
Ego insanlara yalnız başlarınayken bile çok ciddi zararlar verebilirken (üstelik de bunu çok güzel gizleyip, alttan alta gaz vererek, pohpohlayarak yaparken) işin içine bir değil iki kişi ve dolayısıyla iki ego girdiğinde tabii ki işler iyice karışır.
Öyle ki bir ilişkide öncelerde karşınızdaki kişi (ve dahi onun egosu) size ve egonuza iyi gelirken “biz” olmayı yeterince başaramazsanız zaman içinde karşınızdaki kişi ve onun egosu sizin egonuza ve size iyi gelmemeye başlayacaktır. Hatta bu olumsuz etki yavaş yavaş yorulmaya, sıkılmaya, soğumaya, bıkmaya, yaka silkmeye kadar da gidebilir.
Egoları Sıyırıp da Bir Kenara Koymak Kolay mı?
E peki ne yapmak lazım? Egoyu sıyırıp da bir kenara koyuvermek kolay mı? Elbette değil; bu çaba uğruna yıllarca çalışan uğraşan didinenler varken bunu bir anda yapıvermeyi önermek tabii ki saflıktan da öte bir beyhude çaba… Hatta hatta egonuzla tanışmak ve barışmak gibi süreçler için bile yıllar gerekirken üstüne bir de “kurtul ondan” baskısının gelmesi iyiye değil, kötüye götürecektir her şeyi.
Adım adım ilerlemek gerekirse… Yapılabilecek en iyi şey kendinizi sorgulamak, egonuzla tanışmaya çalışmak olacaktır. Bunun bir diğer alternatifi de önceliği kendinize değil, karşınızdakine vermek; önce onun egolarını tanımlayıp onları fark etmek olur. (Malum iğneyi kendimize, çuvaldızı başkasına saplamak kolaydır her zaman.) Çuvaldızı alıp karşımızdaki kişiyi tahlil ederken farkında olmadan kendimizi de gözlemliyor oluruz her zaman. İnsanoğlu doğası gereği kıyas yapmak ister. Birini gözlemlerken de çoğu zaman en yakınımızda hep kendimiz oluruz.
Çıkmaz Sokaklardan Kaçının
Dolayısıyla bu alıştırma yavaş yavaş karşımızdakiyle birlikte kendimizi de tanımamıza yardımcı olacaktır. Bu süreçte sapılacak yan yollar, karşımızdaki kişiyi daha önceki ilişkilerimizle de kıyaslamaya başlamak olacaktır ki bunun da zararı değil faydası vardır. Yeter ki o saptığımız yollarda kaybolmayalım, yanlışlıkla çıkmaz bir sokakta sıkışmayalım.
Egoları fark ettikçe onlara karşı gardımızı almamız, onu öldürmek yerine tam tersine onun gibi sinsice oynayıp sırtını sıvazlamamız gerekebilir. Ego, kendisine ilgi gösterildiğinde, beslendiğinde tam tersine semirmeyip sakinleşen bir yapıya da sahiptir. Uysallaşıp çıktığı kabuğa geri girmesi söz konusu olabilir. Ne zaman ki ortadan kaybolur işte o zaman arkasından iş çevirmemiz, kendisinin ortada olmadığı bir ortamda konuşup karşılıklı parazitler olmadan birbirimizi anlamamız mümkün olabilir.
“Ben” olmaktan “biz” olmaya giden yol; “ben”den vazgeçemekten değil; “ben”leri kabul edip; biz için temel taşı yapmaktan geçer.